İstanbul Hatırası, Ahmet Ümit
Görsel şuradan |
Bu kitabı şu açıdan da çok takdir ediyorum: Okuyan binlerce kişi İstanbul'un tarihini merak etti. Örneğin sürekli ertelediğim Yere Batan Sarnıcı ziyaretini yaptım bir heves . Çok keyif almadım ayrı ama kitabı okumamış olsaydım hiç bir şey anlamaz ve parama acırdım çünkü bizdeki bütün müzeler tam bir beceriksizlik örneği ve ''Nereden ne koparabilirim'' mantığıyla yapılmış. Bir adam zaten para vererek bir müzeye giriyorsa ses kayıtlarını dinlemek için ayrıca para alınmamalı. (Özellikle Masumiyet Müzesinde). O ses kaydını dinlemez, o taşın, sütunun, heykelin hikayesini öğrenmeden avare avare gezersem benim için müze demek bir yığın kırık dökük taşı, kayayı bir arada görmek demek olur. Eminim pek çok insan için de öyle. Ses kayıt cihazına para öde, müze dükkanından bir şeyler al derken tek amaç para kazanmak gibi bir durum var. Müze işinin başındaki insanlar bir kez Sunay Akın dinlemiş olsa meselenin insanların hikayeye duyduğu açlık olduğunu anlardı. Ne kadar güzel, ne kadar tatlı anlatır onca sıkıcı tarihi olayı, şaşar kalırsınız.
Evet, kapıldım gidiyorum çağrışım rüzgarına, dönelim kitaba. Komiser Nevzat yine iş başında. Sarayburnu'nda bulunan bir erkek cesedi ile açılıyor roman. Cesede bir şekil verilmiş ve avuçlarının içine bir para konmuş. Bu vaka üzerinde çalışırlarken ikinci bir cinayet işleniyor, sonra üçüncü sonra dördüncü...İstanbul'un ilk kuruluş yıllarından başlayarak her dönemi temsil eden bir para bulunuyor bütün maktullerin üzerinde ve bu tarihi parayı bastıran kralın İstanbul için yaptıklarını dinliyoruz her yeni ölümle birlikte. Bir de Zeynep ile Ali'nin aşkı, komiser Nevzat'ın merhum eşi ve kızı ile Evgenia arasındaki gel-gitleri, çocukluk arkadaşı olan veteriner Demir ve şairin (İsmini hatırlayamadım ) hikayeleri derken kitap bir solukta okunuyor.
Sırf İstanbul için bile okunmasını tavsiye ederim. Belki de dünyanın en güzel şehirlerinden biri olabilecekken yağmalaya yağmalaya tükettiğimiz, betonla kapladığımız, tarihi türbelerini büfeye çevirdiğimiz güzelim İstanbul için.
Kitaptan:
''Cesetlerin yanına sikke bıraktığımızı biliyorsun değil mi? Sana tüyo vermek istediğimizden falan değil... Cinayetleri yazacak gazetecilere bu şehrin muhteşem tarihini hatırlatmak için...''
''İstanbul'a bakıyorduk denizden. Ölülerimizin yüzlerine bakıyorduk... Onların gözlerindeki kendi kederimize. Çaresizliğimize bakıyorduk, avuçlarımızda büyüyen zavallılığa, kanımızda filizlenen korkaklığa... Elimizden alman hayata bakıyorduk... Güneşli günlerimize, umut dolu sabahlara, eğlenceli bahar akşamlarına... Sönen anılarımıza bakıyorduk, ölen hayallerimize, yıkılan düşlerimize... Sönen anılarımızı, ölen hayallerimizi, yıkılan düşlerimizi yüklenip yorgun bir şilep gibi bizden uzaklaşan şehrimize... Şehrimizle birlikte yitirdiğimiz kendimize bakıyorduk..."
4 yorum
selam bloguma bıraktığınız yorumla sayesinde sitenizi tekrar ziyaret etme imkanı buldum. bodruma iki çocukla yerleşme fikri çok cesur bir karar gerçekten. milasta 8 sene yaşamış biri olarak bodrumu çok özlemişim bir de :) ben tatil beldelerinin kışlarını çok severim. oradayken de biran önce kış gelsin isterdim :) sevgiler...
YanıtlaSilbu arada istanbul hatırasını severek okumuştum...
Merhaba Anne Kaleminden. Teşekkür ederim. Biz çok düşünmeden geldik, biraz zoraki oldu hatta. Geçen kış çok güzeldi, sayılı günlerde soğuk oldu ama bu kış epey sert geçiyor, üşüyoruz .
YanıtlaSilBen zaten kış-yağmur- karanlık insanıyım ama çocuklardan sonra sıcağı da sever oldum:)
Kavim çok daha güzel, ayrıntılı, zengin, okumadıysanız listenize alın derim nacizane.
Görüşmek üzere.
Kitaplardan çok, böyle güzel yazılan kitap yorumlarını merakla okur oldum. :) Ben de blgumda kitap yorumları paylaşıyorum, bakalım ne zaman bu kadar iyi yazılar yamaya başlayacağım.
YanıtlaSilTeveccühünüz efendim. Teşekkürler. İyi yazmanın ilk şartı sanırım çok okumak. Sizde o hevesi görüyorum. Okumaya devam.
Sil