BAŞARI? KİME GÖRE? NEYE GÖRE?
Emre'nin kreşte ilk yılı tamamlamasına az kaldı. Aynı yaş grubunun anneleri ile sohbetlerimizde sık sık ilkokul meselesi gündeme geliyor ve kaçınılmaz olarak şu soruyu soruyorum kendime:
''Ben çocuklarımın nasıl bir hayatı olsun istiyorum?''
Başarılı? Peki başarının ölçütü ne? Boğaziçi'ni bitirip Amerika'da mastır- doktora yapmak sonra iyi bir maaşla CEO olmak mı başarı? İşini seven ve layıkıyla yapan bir marangoz, öğretmen, işletmeci, doktor olmak mı? Belki de hiçbiri değil. John Hopkins gibi dünyaca tanınmış, saygın bir kurumda klinik şefi olan bir doktor için konuşulanları anımsıyorum ; her sabah 5'de kalkıp işe gidiyormuş neredeyse yılın her günü. Çok başarılı biri denilebilir kendisine değil mi? Öte yandan geçtiğimiz haftalarda gündemde epey yer tutan ''Ben suna inanırım: sanatta pencereyi dört köşe yapamazsınız. bu boyun eğmek ve sınırlar kabul etmektir. halbuki bence sanatta estetiğin dışında hiçbir sınır olamaz, olmamalı. '' diyebilen ''köylü Ekrem'' benim nazarımda başarısız değil hatta gayet başarılı bir insan. Bu konuda herkes kendi tanımını yapıyor ve temel çıkış noktamız kendi yaşam öykümüzmüş gibi duruyor. Yeri gelmişken eğitimle ilgili en güzel filmlerden birini ''3 APTAL''ı izlemeyen varsa şiddetle tavsiye ederim. Öğretmenin sevdiği / övdüğü , karnesi hep pekiyilerle dolu çocuğun illa ki başarılı olmayacağını ne güzel anlatır. Hint sinemasına bakış açımı değiştirmiş harika bir filmdir.
Elbette her ebeveyn gibi ben de çocuklarım iyi bir eğitim alsın isterim , isterim de ''iyi eğitim'' kavramı internetle birlikte o kadar değişti ki. Biz büyürken hakim olan ''eti senin kemiği benim '' anlayışından ''Okullar yaratıcılığı öldürüyor'' noktasına geldik. Hala 2000 öncesinin eğitim-öğretim anlayışıyla çocuklarımın geleceğini şekillendirmek doğru gelmiyor. Ne yapmalı derseniz ben de bilmiyorum.
Emin olduğum birkaç şey var:
1. Üç- yedi yaş oyun çağı olmalı. Daha kolay öğrenir diyerek birkaç dil öğrenmesini isteyenlere , o kurstan bu kursa çocuğunu taşıyanlara saygım sonsuz. Benim ne enerjim ne param ne zamanım ne de hevesim var o koşturmaca için. Oynasın, atlasın-zıplasın , anneyle kek babayla uçurtma yapsın ( tersi de olabilir) , tamir işleriyle uğraşşın , şımarsın , kucağımda koynumda olsun çocuklarım. Kimseyle kendini kıyaslamasın , yarışa girmesin.
2. On iki -onyedi arasında kontrollü bir özgürlük olmalı diyorum ama henüz tecrübemiz olmadığı için fikirlerim değişebilir ilerde. O yaşlar bana biraz deneme- yanılma yaşları gibi geliyor. İçki tadabilir, sigarayı merak edebilir, namaz kılabilir , Budist öğretiye merak salabilir.. Bana çok absürd gelen şeyler de yapabilir. Yazarken bile korkuyorum aslında. Ortalama bir Türk ailesinde büyümüş sıradan bir insan olarak aşırı uçlar beni ürkütüyor ama o dönemde biraz ''asi'' olmak gerek. Adı ne olursa olsun bir ideolojiye adanabilecek yegane yaşlar bunlar. Büyümüş de küçülmüş dedikleri çocukların geleceğini çok parlak bulmuyorum. O dönemde yaşamazsa yetişkinken yaşamak isteyebileceğini düşünüyorum ''anarşizm '' olgusunu.
3.İnternetin keşfi dünyayı bambaşka bir yere taşıdı. 2000 sonrası doğan çocuklar tabletlerle büyüyor. Apple'ın, androidin yığınla bebek- çocuk uygulamaları var. Hoşumuza gitmese de gerçek bu . İnsanların her konuda algısı ışık hızıyla değişti son 10 yıl içinde.Öyle ki kurallara uysun , çocuk olduğunu bilsin istediğimiz yavrularımız kreş gibi 3 yaştan oluşan bir toplulukta bile ''ezik'' muamelesi görebilir hale geldi. Zengin değilsen bu senin suçun ,demek ki yolunu-yordamını bulamamışsın ; hak-hukuk olmasa da olur hakim düşünce tarzı oldu.
Böyle bir çağda kendi çocukluğumun doğrularını nasıl dayatabilirim çocuklarıma? Onlarınki bambaşka bir dünya.
Halil Cibran'ın o enfes dizeleri kulağımda küpe:
3.İnternetin keşfi dünyayı bambaşka bir yere taşıdı. 2000 sonrası doğan çocuklar tabletlerle büyüyor. Apple'ın, androidin yığınla bebek- çocuk uygulamaları var. Hoşumuza gitmese de gerçek bu . İnsanların her konuda algısı ışık hızıyla değişti son 10 yıl içinde.Öyle ki kurallara uysun , çocuk olduğunu bilsin istediğimiz yavrularımız kreş gibi 3 yaştan oluşan bir toplulukta bile ''ezik'' muamelesi görebilir hale geldi. Zengin değilsen bu senin suçun ,demek ki yolunu-yordamını bulamamışsın ; hak-hukuk olmasa da olur hakim düşünce tarzı oldu.
Böyle bir çağda kendi çocukluğumun doğrularını nasıl dayatabilirim çocuklarıma? Onlarınki bambaşka bir dünya.
Halil Cibran'ın o enfes dizeleri kulağımda küpe:
Çocuklar
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil. Çünkü ruhlar yarındadır, Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz. Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları Kendiniz gibi olmaya zorlamayın. Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur. Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar. Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar. Okçunun önünde kıvançla eğilin Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever. |
Yolu açık olsun bütün çocukların , gidebildikleri yere kadar gitsinler , kendini seven -olduğu gibi kabul eden, barışa inanan insanlar olsun hepsi, şimdilik tek dileğim bu.
0 yorum