Ah Şu Çanak Antenler

Yazar Çarşamba, Kasım 11, 2015 ,

Fotoğraf: Ebrar Yıldırım
Tanrı'nın maharetli fırçasından çıkan renkleri unutturacak hiç bir şey yok sandı insan oğlu. Gökyüzünü böyle eşsiz kırmızılara, pembelere boyamaya başka kimin gücü yeterdi? Elbette hiç kimsenin.

Tanrı hiç bıkmadı tabiatı eşsiz renklerle süslemekten. Eserine hayran bir sanatçı gibi her gün başka tonlar ekledi, başka karışımlar yaptı. Ne de olsa paletindeki kuyucuklar sonsuzdu; ''ol'' deyince oluyordu.

Yaratıcı'nın sanatı değişmedi, tabiat hep aynı baş döndürücü güzellikteydi ama yaratılanlar değişmeye başlamıştı. Gökyüzüne daha az bakıyorlardı artık çünkü her evin baş köşesinde gök yüzünün ve yer yüzünün her rengini, çeşidini türlü türlü kurgularla süsleyip ağzın açık seyrettirecek bir teknoloji vardı. Evinin tepesine bir çanak anten koymak yeterliydi. Kaçmak ne mümkün? Yeni Zelanda'daki göğe de bakıyorduk, Afrika'dakine de. Adamlar bu işi biliyordu.

Ama gün batımlarını ve gün doğumlarını seyrettiğimiz akşam üstleri ve sabahlar kadar mutlu değildik. Birşey eksikti galiba. Yüzümüze vuran rüzgar, giysilerimizde parlayan güneş, ansızın geçen bir kuşun ötüşü, yapraklar üzerinde parlayan sabah çiyi, burnumuza dolan ıslak ağaç ve toprak kokusu eksikti ve bütün ölçüleri tastamam tutturulmuş ama kabartma tozu unutulmuş bir kek gibiydi sonuç. Tatsız, tuzsuz, keyifsiz..

Ekran bizi büyülüyordu, zahmetsizdi , sıcak battaniyenin altındaydık ama insanın en çok ilişkiye ihtiyacı vardı. Konuşmaya, hissetmeye, sevmeye, sevilmeye, sevmekle bir fark yarattığını görmeye. Çiçekler bile anlıyordu sevildiğini ama ekran anlamıyordu. Soğuktu, cansızdı.

Fark ettik ve yeniden göğe çevirdik başımızı. En azından  bir kısmımız. Şükürler olsun, kırmızılar ve pembeler hala yerinde ve hala çok güzeldi. Yaratan bizden vazgeçmemişti.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Not 1: Bu yazı Heybemde Fotoğraf'ın düzenlediği etkinlik ilham alınarak yazıldı. Kendisine teşekkür ediyorum.

Resim yazısı ekle

Not 2: İnsan, teknoloji ve ilişki üzerine gözümün gördüğü en olağanüstü 50 dakikalık filmi aşkla öneriyorum ; Black Mirror dizisi, sezon 2, bölüm 1: Be Right Back .İzleyeli üç gün oldu, hala etkisindeyim

Benzer Yazılar

7 yorum

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aliye hanım...Bugün de ben pek keyifsizim ve güne bu yorumu okuyarak başlamak tüm kederimi aldı götürdü. Okuyan olmadıktan sonra yazanın yaptığı kendi sesinin yankısını dinlemek değil midir? İyi ki okudunuz, teşekkür ederim.

      Sevgiler.

      Sil
  2. Bana da bu fotoğraf ve yazı, turgut uyar'ın "göğe bakma durağı" şiirini hatırlattı. şu an sokağa fırlayıp, kollarımı açarak, döne döne göğe bakmak istedim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yapmak lazım Dilek, gökyüzü hep orada şükürler olsun.

      Sil
  3. Ben de sizin yazdıklarınızı çok beğendim. Sanal dünyalarda yaşamaktan gerçek dünyayı unuttuk. Yine de bazen şöyle düşünmüyor değilim. Bizler, yani bu coğrafyada yaşayan insanlar birlikte olma, sarılma, konuşma olayını biraz abartıyor gibiyiz. Anlatmak istediğim şu ki, ilişkilerimiz hiç olması gereken yerlerde kalmıyor. Samimiyet, insanların hayatlarına müdahale etme vermiyor bizlere. Ben yalnızlığı da severim biliyor musunuz? Arkadaşlarımla birlikte olmayı da? En güzel dostluğun, en güzel arkadaşlığın bazen yan yanayken susabilmek de olduğunu düşünürüm.
    Ah teknoloji! Sanırım çoğu zarar, azı karar...
    Yazmaya devam edin. Çok güzel şeyler çıkmış ortaya.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Özlem. O ''Yan yana susabilmek'' ne güzel, ne tatlı bir şeydir, ben de çok severim . İyi ki hatırlattın.

      Sil
  4. Çok güzel olmuş emeğinize yüreğinize sağlık yürek sesiniz hiç susmasın ..

    bende bu resmi seçtim yazdım :) beklerim

    YanıtlaSil