BİR GÜN

Yazar Çarşamba, Kasım 05, 2014 ,

çirkin ördek
Bu film pek çok kez karşıma çıktı, nedense ilgimi çekmemişti. Geçen haftalarda beğenilerine çok güvendiğim bir arkadaşım tavsiye edince izlemek farz oldu. Çocuklardan sebep tek oturuşta bitiremedim, iki belki de üç parça olarak izleyince tadını çıkaramadım aslında.

''Yağmurlu bir günde, kız arkadaşlarla izlenebilecek filmler'' kategorisine girer benim için. Öyle çok sürprizli, şaşırtıcı bir senaryosu yok.  1988 yılında başlayıp 2011 yılında bitiyor, tam 23 yılı anlatıyor olması en ilginç yönü belki de.


Özetle , okulun zengin ,şımarık ve serseri çocuğuna aşık Emma isminde bir kızımız var. Yazar olmak isteyen, gözlüklü (filmde olmasa da gerçek hayatta sivilceli olduğu kesin) özgüveni (özellikle erkekler söz konusu olduğunda ) pek zayıf olan Emma (bakınız yukarıdaki resim) mezuniyet gecesini serseri delikanlı Dexter ile geçiriyor. Kimyaları pek tutmuyor olacak ki ''sevgili olmasak da olur, biz arkadaş kalalım'' diyorlar. Bir sonraki yıl kızımız Londra'ya taşınıyor, oğlumuz ise televizyon dünyasına giriş yapıyor.

Sonraki yıllar boyunca Emma kaplumbağa, Dexter ise tavşan hızıyla koşuyorlar hayat maratonunu. Yılda bir kez buluşuyorlar mı orasını tam anlamadım ama birbirlerinden hep haberdar oluyorlar. Dexter abuk subuk bir program sunucusu olarak paraya ve üne kavuşsa da alkol ve uyuşturucudan başını kaldırmıyor. Emma ise öğretmenlik yapıyor, taksit ödüyor ve pek de sevimli olmayan bir komedyen ile birlikte yaşıyor.

Dexter'in TV kariyeri hızla çöküşe geçerken Emma'nın ilk kitabı basılıyor. Dexter zengin bir okul arkadaşından restoranında çalışmak üzere  iş teklifi alıyor ve uyuz mu uyuz ,zengin kız Slyvie ile evlenip baba oluyor. Filmin bu kısmında içim acıdı çocukcağıza. Sabahın köründe trenle işe gidiyor, en ağır işlerde ,en alt seviyede çalışıyor ve sürekli ağlayan bir bebeğe bakıyor, darmadağınık bir evde. Karısı ne yapıyor peki? Kocasının patronuyla yatak keyfi.

Dexter boşanıyor, üzerinde paspal bir pardösü ve uzamış sakallarla Emma'nın yanına Paris'e gidiyor. Tek umudu Emma'yı kaybetmemiş olmak . Bir zamanların çirkin ördeği Emma ise kuğuya dönüşmüş; kısacık saçları, yüksek topukları, şık dairesi ve piyanist olan sevgilisi ile maratonu kazananların kaplumbağalar olduğunu haykırıyor bize. Dexter kuyruğunu kıstırıp evine dönecekken Emma koşuyor peşinden (Vay arkadaş! Şanslı hergele!)

kuğu


Sonrası güzel. Hayata yeniden ,aşkla başlıyorlar ,tam 15 yıllık bir gecikmeyle. Oğlan kendi restoranını açıyor, kız çok mutlu. Aşkımızın bir de meyvesi olsun dediklerinde ise hamile kalamıyor Emma. Stresle geçen süre boyunca hep aşık ,hep mutlular.

Final ise çok klişe ve dramatik. Bu kadar söyleyeyim.

Otuzlara ulaşmış herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir film. Kaçırılmış fırsatların, görmezden geldiğimiz insanların, çok da düşünmeden girdiğimiz yolların muhasebesini yaptırıyor insana. ''Başka türlü de olabilir miydi'' sorusunu sorduruyor.

Bir de çirkin ördekleri seçmemezlik etmeyin genç hanımlar ve beyler. Kuğuya dönüştüklerinde çok pişman olursunuz. Birlikte yaşlanmak için en iyi seçenek o ''normal arkadaşım'' dediğiniz tipler, benden söylemesi.


Benzer Yazılar

0 yorum