Yabana Doğru (Kitap)

Yazar Salı, Aralık 29, 2015



Efendim, 23 yaşında , zengin bir ailenin oğlu olan Chris, üniversiteyi bitirir. Arabasına atlar ve bir sırt çantası ile iki yıl Amerika içlerinde dolaşır. Garsonluk, çiftçilik gibi işlerde çalışıp baştan beri kafasında olan büyük Alaska serüveni için hazırlanır.

Alaska topraklarına ayak basmasından dört ay sonra çürümüş cesedi, terk edilmiş bir otobüsün içinde bulunur. Kitabın yazarı Jon Krakauer, bu ölümü o sıralar çalıştığı bir dergide haber yapar ancak olayla ilgili açıklamalar, ölümün sebebi gibi konular kafasını meşgul eder ve Chris'in ayak izlerinin peşine düşer. Bence, kendisi de 20 yaşında ölüm tehlikeleri atlatarak bir buzul dağına tırmanmış olan  Krakauer,  Chris'in onurunun yerle bir edildiği suçlamaları (cahil, aptal, şımarık zengin çocuk gibi) boşa çıkarmak ister .

Ailesi ve arkadaşları ile uzun görüşmeler yapar, yolculuk boyunca genç adamla yolu kesişmiş herkesle konuşur. Yetmez, yanına aldığı iki kişi ile Alaska'ya gidip, terk edilmiş otobüs etrafında kamp kurar.

İlginç mi ? Bilmiyorum. Elbette, istersek derin düşüncelere dalabiliriz. Kendi adıma Chris, ergenlik çağında her çocuğun düştüğü ikilemden çıkmamayı seçmiş biri. Hepimiz biliriz ki büyümek iki yüzlü olmayı, içinden geldiği gibi davranmamayı, kendinin olmayan seçimlere razı olup mutluymuş gibi davranmayı gerektirir; az ya da çok. Bu noktada Hakan Günday'ın nefis bir şekilde anlattığı ''büyüme'' olgusunu tekrar yazıyorum:

''İnsan doğar. On-on beş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgah olduğunu ve doğumla ölüm arasına nasıl hapsedildiğini fark eder. Bu aslında bir histir, bilgi değil. Ve ilk tepkisini verir. Avazı çıktığı kadar bağırarak.''

''Bu çığlık bir kalabalığın içinde cüzdanını çaldırdığını fark eden kişinin çaresiz haykırışına benzer. Aşırı gürültüye dayanamayan kalabalık içlerinden birini konuşmaya gönderir. O da ''Biz de çaldırdık cüzdanı ne var? Senin gibi kıçımızı yırtıyor muyuz'' der. Böylesi bilimsel bir müdahale için , genelde diplomalı olanlar tercih edilir. Kalabalığın kayıtsızlığı karşısında yavaş yavaş sesi kesilen yaygaracı gerçeği kabullenir ve çevresindeki boşluğu insanlarla doldurur. Buna büyüme denir. Yetişkin olma. Tam olarak yetişkin uysallığı.''

''Yetişkin uysallığının temeli, toplumun varlığını sürdürebilmesi için her bireyin bir b.ka yaraması gerektiği inancında yatar.'' (Hakan Günday, AZ kitabından)


Chris, zengin bir aileden gelmenin verdiği rahatlıkla belki, hedef olarak kendine ''yaban hayatta sağ kalmayı'' seçer ve bir aile sahibi olmanın tüm yükümlülüklerini reddeder.. Zenginseniz daha az arzunuz ve farklı bir haz anlayışınız oluyor belki de..İyi bir iş, ev, araba, istediğin sporu yapmak, tatillere gitmek daha çocukluktan itibaren kolayca ulaştığın bir şeyse neyin hayalini kuracaksın? Yaşasın fakirlik :)

Kitaptan bazı alıntılar:

''Hafta sonlarında lise arkadaşları partilere takılıp, barlara sızmaya çalışırken, Chris, Washington'un ücra kesimlerini gezerek fahişe ve evsizlerle konuşuyor, onlara yemek alıyor, ısrarlı bir şekilde hayatlarına çeki düzen vermelerini sağlayacak yollar öneriyordu'' (Arkadaşının ifadesi)

''Ebeveyn fikrinin kendisi ile çatışma halindeydi''

''Dünyaya sıra dışı yeteneklerle gelmişti. Daha iki yaşındayken, gecenin bir yarısında ebeveynini uyandırmadan evden çıkmanın bir yolunu bulacak ve aşağı komşunun evine girip dolaptaki tatlıları talan edecek bir çocuktu.''

'Anne-babamın ilişkimizin düzelmeye başladığını düşünmelerini sağlayacağım. Doğru zaman geldiğinde ise onları hayatımdan kesin bir şekilde defedeceğim'' (Kızkardeşine söyledikleri)

''Hayattan daha fazla almak istiyorsan, monoton bir güvenlik hissine dair inadını bir kenara bırakıp, sana ilk başta çılgınca gelebilecek bir hayata adım atmalısın. Yani Ron, bir an önce kendini yollara vurmalısın. Kımıldan, göçebe hayata geç, her gün yepyeni bir ufka çevir bakışlarını. Neşe ve mutluluğun yalnızca insan ilişkilerine dayandığını düşünüyorsan yanılıyorsun. Tanrı bu hazzı her yere saçmış durumda'' (80 yaşındaki arkadaşına yazdığı mektup. Yaşlı adam sahiden de evini terkedip bir karavanda yaşamaya başlıyor. Çocuğun böyle tılsımlı bir tarafı var, onunla bir-iki gün geçirmiş hemen herkes hakkında güzel şeyler söylüyor; bence Chris insanlara bir zamanlar olduğu kişiyi hatırlatıyor.)



''Chris kendini yeniden kuzey yollarında bulduğunda hem heyecana kapılmış hem rahatlamıştı çünkü bir kez daha insanlarla yakınlaşmanın, arkadaşlığın ve bu kavramlarla birlikte gelen duygusal yükün tehdidinden kaçmayı başarmıştı .''

''Chris, çocukluğundan beri Jack London'dan çok etkilenmişti. London'un kapitalist hayata yönelik ateşli suçlamaları, ilkel hayatı yüceltmesi, işçi sınıfını ve halkı savunması; tüm bunlar onun tutkularını yansıtmaktaydı. London'un abartılı Alaska ve Yukon tasvirlerine çekilen çocuk, Beyaz Diş, Vahşetin Çağrısı, Ateş Yakmak gibi kitapları defalarca okumuştu. Bu öykülerden öyle etkilenmişti ki London'un kuzeyde tek bir kış geçirdiğini ve Kaliforniya'da, kendi mülkü olan çiftliğinde kırk yaşında, kontrolü yitirmiş bir alkolik ve obez olarak intihar ettiği gerçeğini görmezden gelebilmişti.'' (Başka bir yaban sevdalısının babası da çocuğunun hayatına Jules Verne'nin yön verdiğini söylemiş. O çocuk da ölmüş malesef macera peşinde).

''Bir ata semer vurmayı tramvaya binmeye, yıldızlarla bezenmiş açık bir gökyüzünü tepemde bir çatı olmasına, bilinmeze giden belirsiz, zorlu bir patikayı asfalt kaplı yollara, yabanda hayatın verdiği derin huzuru kentlerin tedirginliğine tercih ederim'' (Çölde kaybolan Everett isimli gencin kardeşine yazdığı mektuptan)

8.2 gibi oldukça yüksek İMDB puanı olan, 2007 yapımı filmden bir kare

Benim açımdan bu kitabın bir güzelliği de okuma alışkanlıklarıma aykırı olması oldu. Hep aynı tarz giyindiğimiz gibi genellikle benzer yazarları, kitapları seçiyoruz . İlk kez yaban hayata sevdalı bir gence dair bir kitap okudum, bana iyi geldi. Denk gelirseniz bir göz atın diyorum.











Benzer Yazılar

3 yorum

  1. Dediğiniz gibi farklı bir kitapmış. Özellikle yeni nesil bos bir hayat yaşıyorlar oysa gençlik ne büyük nimet. Kendini yollara vurmak haz arayışı ya da duygusal boşluktan ziyade ınsanın herşeyi kurgulanmış bu fanustan çıkıp doğasını takip etmesi kendini tanıması gibi geliyor bana. guvenligi yabana atmamak gerek tabi.

    Son olarak ne güzel demişsiniz - yasasın fakirlik ;)

    YanıtlaSil
  2. A-haa! Benim konum bu hemen Chris'i savunacağım. Kitabı henüz okuyamadım ama filmi ayıla bayıla izledim ben de bir iki sene önce. Bir süredir de kendimi yollara vurma isteği ile doluyum. Türkiye'de varmış hayatı orada burada sürtmek olan bir kitle, sonunda onlarla da az çok kucaklaştık mutluyum. Ama bu doğa sevgisi ve özlemi, her şeyin ötesinde bir şey.
    Biz apartman çocuklarıyız. Biz kapitalizmin içine doğmuş çocuklarız. Yani çok beyliktir, Fight Club'da da dediği gibi, bi amacımız ya da yerimiz yok. Büyük savaşlar yaşamadık. Hayatı tanımıyoruz. Hayat konusunda da insanlar konusunda da ürkek ve çekingeniz. Öbür yandan, sürekli bir kıyaslamaya maruz kalıyoruz. Bu kimi zaman bizden kaynaklanan bir kıyaslama kimi zaman başkalarının bizi onunla veya bununla kıyaslaması. Velhasılı, doğal bir güzellik anlayışımız yok, kendimizi tanımaya fırsat bulamadan bir şeyler "olmaya" çalıştık ve özümüzde ne vardı hiç fikrimiz yok. Ay bana da tek çare gidip doğaya karışmak gibi geliyor. Belki hislerimiz birebir örtüşmüyor Chris ile ama bir duygu kardeşliği söz konusu olabilir diye düşünüyorum. Bu gün kendi blogumda şöyle bi' şey yazdım: "Ya ben biraz uzaklaşıp bakıyorum, bir görüntü kafama takılıp kalmış, bir an. O ana gidiyorum, sessizlik var, sonsuzluk var- var mı? Koca bir gök var, tepsi gibi bir ay var, bulutlar var. Yarabbim, ağaçlar bütün bunlarla o kadar uyumlu ki! Bir karınca doğadaki yeriyle ne kadar uyumlu! "İşte" diyorum "benim yerim de burasıydı, böyle çıplak toprağa uzanmalıydım, soğuk sularda yıkanmalıydım titreyerek!" Sonra işte medeniyet var, benim Toki Turkuaz'daki dağınık evim var. Sigaralar var. Daha çok medeniyet var, medeniyet o kadar var ki bombalar var. İşte birileri ölüyor. MEDENİYET O KADAR VAR Kİ SAVAŞ FALAN VAR. Bir de karıncalar, serçeler ve yıldızlar var. Bütün bunlar aynı küre üzerinde, sonra bu koca küre kapkara bir boşlukta dönüp duruyor, böyle bir gerçek var yadsıyamadığımız. Bir de benim siktiriboktan hayatım var, okul bitmedi, aşk acısı mı çekiyorum acaba, sevdim de sevilmedim'lerim var. Yani bu bütünlük içerisinde, samimiyetle şöyle bi' bakınca karıncanın doğası gereği verdiği kavga benimkinden daha büyük ve işte oralara bir yere sıkışıp erime özlemi içindeyim. En çok bu özlem var, gerisi hiç, gerisi yok." Öyle bir özlem işte.
    Tabii reddediyoruz büyümeyi de. Nedir ki büyümek, keşke kimse büyümeseymiş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cessie, bir insan için en acıklı şey hiç denemeden ölmesi .İçinden bir ses ''Bu doğru'' diyorsa o sesin dediğini yapmak en azından denemek ve ''Denedim, olmadı'' diyebilmek lazım.

      Medeniyetle ilgili söylediklerine sonuna kadar katılıyorum. Tüketmek=medeni olmak algısı oldukça savaşlar olacak, doğa katledilecek, çocuklar eve hapsedilip ''oyun terapistlerine '' taşınacak vs.

      Yine de Chris'in sonunun böyle olmasını istemezdim,kim ister ki? Keşke yaşasaydı..

      Güzel yorumun için çok teşekkür ederim.

      Sil