Şeker Portakalı
Filmi de yapılmış ama yüreğim elvermez izlemeye |
Şeker Portakalı, çok çocuklu bir ailenin sondan ikinci çocuğu olan beş yaşındaki Zeze'nin öyküsü. Kitap o yıllarda (1945'de basılmış yanılmıyorsam) gayet normal belki de gerekli kabul edilen şiddetli dayaklar ve koyu bir yoksulluk içeriyor ve ben böyle dramları artık kaldıramıyorum. Yıllardır okuduğum onca acıklı hikaye (Kemalettin Tuğcu'dan başlayarak) , fazlası ile gelişmiş empati kabiliyetim nedeniyle bana ağır geliyor.
Zeze, çok duyarlı ve zeki bir çocuk. Sürekli yaramazlık peşinde. Yeni taşındıkları evde abi ve ablaları büyük ağaçları sahipleniyor ve ona bir şeker portakalı fidanı kalıyor. O da fidanla arkadaş oluyor; her gün, derdini, sevincini ona anlatıyor.
Yaramazlıklarından dolayı ''İçinde şeytan olduğu'' düşünülen Zeze'den birkaç saat de olsa kurtulmak için onu okula veriyorlar ve olaylar gelişiyor. Okul yolunda gördüğü büyük , çok havalı bir arabası olan Portuga ile düşmanlıkla başlayan bir dostluk geliştiriyor Zeze. Sevgiye, şefkate ölesiye aç ruhunu yaşlı adamın ellerine bırakıyor. O kadar seviyor ki onu, kendisini babasından satın almasını istiyor.
Kitabın en güzel yanı benim için Zeze'nin ihtiyaç duyduğu babaya Portuga sayesinde kavuşması oldu. Zavallı çocuğu her fırsatta acımasızca döven ve aslında hiç de zalim olmayan biyolojik babadan sonra Portuga'nın çocuk için yaptıkları , konuşmaları, ona verdiği değer, ayırdığı zaman bana bile çok iyi geldi. Yaşlı adamla ilişkisi portakal fidanı ile kurduğundan çok daha anlamlıydı .
Zeze'nin öğretmeniyle olan diyaloğu da kalp ısıtan cinstendi. Diğer öğretmen masalarında hep çiçek varken kendi öğretmenine kimsenin çiçek getirmemesini onun çirkin olmasına bağlayan Zeze, her gün bir bahçeden çiçek çalıyor. Öğretmen bunu öğrenince çiçek getirmeyi yasaklıyor ve büyük bir sevgiyle ''Benim için o bardağın içinde daima bir çiçek olacak bundan sonra. Senin getirdiğin en güzel, hayali çiçek'' diyerek minik çocuğu mutlu etmeyi biliyor.
görsel şuradan |
Yazarın öz yaşam öyküsü de ilginç. Zeze belli ki yazarın kendi çocukluğu çünkü o da çok yoksul bir ailede büyümüş ve annesi bir Kızılderiliymiş. Yazar olana kadar pek çok iş yapan Vasconcelos ve Şeker Portakalı için bakın ne diyor Vikipedi:
''Bu romanı 12 günde yazdığını belirten yazar, eserine duyduğu sevgiyi “Ama onu 20 yıldan fazla taşıdım yüreğimde” sözüyle özetlemiştir.''
İyi ki edebiyat var ve iyi ki kelimeler bu kadar güçlü..
6 yorum
çok severim ben de..
YanıtlaSilfilmi olduğunu bilmiyordum ama izlemem sanırım :)
Bir de teşekkür ederim, mahçup oldum..
YanıtlaSilHakikat bu..Kelimeler ve sen iyi ki varsınız :)
Silbu şahane kitabı okuduğumda nası kitlenip kaldığımı hatırlıyorum,ben de yetişkindim :)
YanıtlaSilözlemişim zeze'yi. çocukken okumuştum ama unutmuştum. ne güzel anlatmışsın, tüm kitap canlandı resmen. demek empati yeteneği kemalettin tuğcu'lardan he? hiç aklıma gelmemişti. ben de diyorum ben niye böyleyim allahım? :)
YanıtlaSilSevgili Elif yüreği sızlatan bir çocuk kitabı gerçekten...
YanıtlaSilBende yakında okumuştum bu arada ben hala küçük prensi okumadım. Sıra ona gelmiyor ki ne çok okunacak kitap var.
İyi ki kelimeler var evet ve sen onları doğru yere çok güzel koyuyorsun.
Sevgilerimle...